Değerli dost okurlarımız, 24 Haziran seçimleri sonuçlarına şaşırdım diyemem. Gönlüm bu sonuçları istemese de, siyaset arenasının gerçekleri daima gönül isteğimizi bastırmada hep galip geliyor.
Seçimler öncesi çoğu dostum olan birçok AKP’li seçmenlerle (Bunlardan bir kısmı komşu, akraba ve hısımlardan oluşmaktadır) yaptığım görüşmelerde seçimlerin galibinin AKP olacağını, cumhurbaşkanı adayı Erdoğan’ın ilk turda seçileceğini, kendilerinden çok emin bir uslupla savunuyorlardı.
Seçim sonuçları da onların öngörülerine göre aynen sonuçlandı. AKP’nin mecliste 300 sandalyeye ulaşmaması ise ufak bir moral sarsıntısının ötesi bir şaşkınlığı dahi olmadı, AKP’li seçmen üzerinde. AKP’li seçmen için ülke ekonomisi gayet normal bir seyirde. Enflasyon ve faiz hareketlerini görmemezlikten de gelebiliyorlar.
AKP’li seçmen için herkesi kucaklayacak her kesimin cumhurbaşkanı olabilecek, hak, hukuk için güvence olabilecek ve bu vaatlerle yola çıkan (Muharrem İnce gibiler) adaylar, fazla fantezili bulunuyorlar. Onlar için oy verdikleri adayın bu özellikleri mantıksız ve ütopik bir görüş. AKP’li seçmen gözünde yapılan işler, hani şu ulaşıma açılan yollar, köprüler, devasa alışveriş merkezleri, programda ve yapılacak olan İstanbul Boğazının diğer kardeşi, devasa ikinci İstanbul Boğazı (Ya da kanalı) AKP iktidarına oy vermelerinin gereğidir.
Hele şu satılan şeker fabrikalarına, verdikleri oylara bakıldığında o illerdeki seçmen için adeta bir gurur ödülü olmuştur. Adeta şeker pancarı ekmekten kurtulduklarının sevinç işareti gibi o bölgede pancar çiftçileri için. AKP iktidarı, onları lüzumsuz uğraştan kurtardığı için oylar artmış görünüyor.
Asgari ücretle çalışan işçiler için 2200 TL’lik ve vergi dışı bırakılacak bir ücret, yersiz ve de lüzumsuz bir öneri olarak görüldü, AKP’ye oy veren emekçilerce.
Ülkemiz çiftçilerine vergisiz ve de 3 TL’lik mazot desteği önerisi, Haymana çiftçilerince bile fazla lüks bulundu ki, seçmence desteği görülmedi.
Bu durumda, buna da tek adamın yöneteceği iktidarı hayırlamayı düşünüyorum, öyleyse hayırlı olsun.
Değerli dostlar, Kurtuluş Savaşının hazırlık yapıldığı 1919 yılında, kurtuluş meşalesinin yakıldığı il Sivas’tı değil mi? Böyle tarihi bir şerefi gölgeleyen, 25 yıl önce hani Madımak Otelinde yakılan canları da hatırladınız değil mi? Benim yüreğim o canlar için 25 yıldır asla sönmeyen bir yangının izlerini hep acıyla taşımıştır. Ölenlerin ailelerindeki yangın hiç sönmez de. Neden mi?
Suçluları adalet önünde hukuka uygun yargılamadılar. Nice ayak oyunlarıyla adeta o yargılamalar komediye dönüştürüldü. Yananlar suçlu, yakanlar ise mağdur rolleriyle oluşturulmuş bir komedi. Ölenlere rahmet olsun, yakanlara da lanet.
Değerli dostlar hafta boyu kalın sağlıcakla.
NOT: 6 Temmuzda çıkacağım bir seyahat nedeniyle yazılarıma gelecek hafta ara vereceğim. Anlayışınızı dilemekteyim.
Bu yazıya henüz yorum yapılmamıştır.